FİKR-İ FİRARİLER

FİKR-İ FİRARİLER
FİKR-İ FİRARİ ( I )

Blog Listem

Bu Blogda Ara

12 Haziran 2010 Cumartesi

PAMUK KALPLER



( Kısa Film hikâyesi
Bu bir Lale Selen eseridir)


PAMUK KALPLER
( Bir insanlik Hikâyesidir )

-Ömer hadi oğlum, ne olur uyuz uyuz yürüme, bak geç kalıyorum işe. İşten atılırsam inan ikimiz için de iyi olmaz. Koşar mısın biraz, oğlum… Elindeki şekeri sallama, her yerime yapıştırıyorsun.

- Tamam anne, beni taşırsan çabuk gideriz.

-Daha neler, canım çıkar seninle kucağımda, kocaman çocuk oldun.

Leyla tek çocuklu yanlız yasayan ve hayatla mücadelesinde de tek başına olan genç bir kadındır. Üniversitede Otelcilik Bölümünü bitirdikten sonra çok sevdiği erkek arkadaşı ile evlenir. Ondan bir erkek çocuk dünyaya getirir. Tam hayatının en güzel çağında, baharında iken, oğlu da daha ufacık bir yumakken sevdiği erkeği kaybeder. Yaşam mücadelesinde tek başına kalan genç kadın İstanbul’da referansları ile beğenilen büyük bir otelde kendisine iş bulur. Aylarca işine gelip gider. Kendisi cok sevimli ve çalışkan, işine bağlı olduğundan iş yerinde onu herkes sever, sayar. Leyla bir yandan oğlunun bakımı diğer yandan iş yerinde ayakta kalma çabası ile yorulmuştur. Bir gün oğlunun bakıcısı olan komşusu onlardan uzaklara taşınır ve Leyla ilk defa oğlunu zar zor evde yanlız bırakmıştır. İşyerindeki tavırlarından, bir sıkıntısı olduğunu sezmiştir bekçi Bekir.

Bekci Bekir, otelin alt kısmında küçük bir odada kalmakta ve 24 saat otelin giriş çıkış yapan ziyaretçilerinin arabaları ile ilgilenmektedir. Leyla’yı kendi kızı gibi sevmektedir. Leyla’nın güçlü olduğu görmekte, anlamakta ve her gün yanında getirdiği küçük oğluna, onun çalıştığı saatlerde gizlice bakmaktadır. Bu durumu sadece kendisi ve Leyla bilmektedir.

-Bekir Amca, sana hakkını nasıl ödeyeceğim bilmiyorum. Benimle beraber sen de o kadar tehlikedesin ki.

-Düşünme kızım şimdi bunları, takma kafana… Ne olacak işten atılırsak, eski işe döneriz yine, ayakkabı boyarız.

-Allah korusun Bekir Amca, söyleme öyle.

- Hadi şimdi git sen işine geç kalma. Ben de ufaklığı alır içerde ona yaptığım çorbadan biraz içirir sonra da yatırırım.

Leyla oğlunu öptükten sonra koşarak otelin arka eleman kapısından girer ve hemen görevi olan restaurant bölümüne gider ve işine başlar. Önlüğünü ters taktığı için arkadaşı onu uyarır. Leyla hemen düzeltirken, arkadaşına kafasının karmakarışık olduğunu söyler. Arkadaşı ona güler.

Bekçi Bekir, küçük Ömer’e çorbasını içirdikten sonra pijamalarını giydirir ve ona odadaki küçük televizyonunu açar oyalanması için. Ömer, annesinin gececi olduğu zamanlar orada kalmakta ve sabaha karşı annesinin işi bittiğinde evlerine gidebilmektedirler. Annesinin tek korkusu oğlunun okula başladıktan sonra bu konuyu nasıl halledebileceğidir. Ömer işte böyle, her gece televizyona bakarak uyuyakalmaktadır.

Leyla çalıştığı otelin restaurantını çok iyi bir şekilde yürütür ve işi çok beğenilir. Otelin müdürü Sema Hanım her ne kadar onun çalışmasını beğense de, ona karşı soğuk davranmaktadır. Sema Hanım’ın soğuk davranışları tüm elemenlar için de geçerlidir. Sema Hanm, 50 yaşlarında bir kadındır. Ömrünün yarısını orada çalışarak geçirmiştir. İyi bir yöneticidir. Saatler geçer… Bekçi Bekir otelin altında çalışmaktadır, arada bir kenara çekilir ve bir sigara içer. O sırada bir araba gelir ve onunla ilgilenirken birden yanında Ömer belirir. Bekçi Bekir sağına soluna bakar,onu görmelerinden korkar.
-’’Oğlum, ne işin var burda, seni gören olur, gel hemen odana gidelim.’’ der ve onu tekrar odasına götürür. Ömer’i tekrar yatağına yatırırken küçük çocuğun ateşinin olduğunu fark eder. Bu durumdan endişelenerek Leyla’yı otel telefonundan arar.

-Leyla kızım, bu oğlan alev alev yanıyor, yanında ilaç var mı? Bu satte eczane de bulamam.

Leyla ile konuştuktan sonra, hemen odaya geri döner ve kısa bir süre sonra da Leyla gelir odaya. Elinde ilaç ile oğlunun yanına oturur ve ona su vererek ilacını içirir. Çok az yanında oturur ve onun başını okşar büyük bir üzüntü ve çaresizlik içinde.. Leyla’nın üzüntüsünü gören bekçi Bekir de leyla’nın başını okşar.
Leyla oğluna ilacını verdikten sonra yine işine geri dönmek zorundadır ve her fırsat buldukça oğlunun yanına gider.

Otelin müdürü restaurantın bir köşesinde elinde bir dosya ile oturmaktadır. Gelecek olan 4 büyük otobüs yabancı turistlerin işlemlerini yapmaktadır. Leyla’nın ikide bir oradan ayrılması dikkatini çeker ve onu takibe alır. Epeyce huylanır ve bir süre sonra yine Leyla’nın restauranttan çıkışını görür. Arkasından gizlice onun gittiği yöne doğru gider. Leyla’nın bekçi Bekir’in odasına girdiğini gördükten sonra hemen arkasından gider, Bekir de müdürün geldiğini görür ve heyecanlanır, ona doğru yürür ve lafa tutrmaya çalışır. Bekir’i önemsemeyen müdür onu bir kenara çekerek odanın kapısını açar ve Leyla’nın bir çocuğun yanında, yatağın yanı başında oturduğunu görür. Leyla da, Bekir de mahcup bir durumdadır.

-Ne oluyor burda, bu çocuk kim?

- Sema Hanım, Bekir’in hiçbir suçu yok, onu ben zorladım. Bugün oğlum hasta olduğundan yanımda getirmeye mecbur kaldım.

-Ne zamandan beri böyle çalışıyorsun? Doğru söyle bana.

Leyla hiç sesini çıkaramaz, Bekir de aynı şekilde suskun kalır. Müdür Hanım çocuğa doğru ilerler ve ona sorar.

-Sen ne yapıyorsun burada, her gün burada mısın?

Oğlan küçük olduğundan, ona doğru cevap vermek mecburiyetinde kalır.

-’’Okula başlayana kadar ben hep Bekir Amca’mda kalacağım’’der.

Müdür Hanım, her ikisine de ani çıkış verir.

-’’İkiniz de çıkıyorsunuz, bırakıyorsunuz işi. Derhal, 10 dakikaya kadar hazırlanın’’ der.

Müdür oradan hemen çıkar ve Leyla da ağlayarak restaurana gelir. Onu o halde gören ve olanları öğrenen arkadaşları çok üzülmüştür. Olay tüm otelde duyulur ve onu sevenler buna bir çözüm bulmak, Leyla’nın işine devam edebilmesini sağlamak için çare bulmaya çalışır. Leyla kıyafetlerini değiştirdikten sonra alt kata iner ve herkesle tek tek vedalaşır. Dışarı çıktığında Bekir’in elinden tutarak onun gelişini bekleyen Ömer’ini görür. Bekir de sıkıntılı bir biçimde sigarasını içerek düşüncelere dalmış bir durumdadır.

-Bekir Amca, benim yüzümden sen de işinden oldun.

-Boş ver kızım, takma kafana. Bir hayır vardır bunda da. Napalım kadermiş.

Otelde Leyla’nın tüm arkadaşları bir karar vermiştir. Dört Turist Otobüsünün otele yaklaşacağı zamanı kollayarak ve bunun öneminin farkında olarak, hepsi greve girer. Elinde dosyalarla gezinen Müdür Sema Hanım, olayı ilk başta kavrayamamıştır. Odasına şaşkınlıkla dönüp, tek tek işçileri yanına çağırıp, onlara ne olduğunu sorar. Bu sırada, restaurantta çalışan elemanlar toplu halde Müdürün yanına gelerek işi bıraktıklarını söyler.

-Siz çıldırmış olmalısınız. Ne yaptığınızın farkında mısınız? Derhal işe geri dönün şimdi. Sonra hepinizle konşacağım, Turistler kapıya dayandı neredeyse…

- Leyla’nın işten çıkarılması çok acımasız bir davranış Sema Hanım. Biz de aynı acımasızlığı yaparak size bunu yaşatacağız. Bu durumda burda kimse kalmayacak ve siz tek başınıza kalacaksınız. Siz de bu otelden atılacak, Leyla gibi önünüze baka baka, çaresizlik içinde buradan ayrılacaksınız…

Sema Hanım öfkeli bir şekilde, burnundan soluyarak odasından dışarıya çıkarak koridora fırlar ve Resepsiyondaki elemanların da işi bırakma hazırlığında olduklarını görür. Hepsi tek tek görev yerlerini bırakarak soyunma odalarına doğru giderler. Müdüre Hanım iyice çıldırmıştır. Tek bir tane eleman kalmıştır, onu da diğer iş arkadaşları iterek greve katılmaya zorlar.

Yeniden ne yapacağını bilemeden odasına dönen Sema Hanım’ın çalan telefonu açtığında yaptığı görüşme kısa sürer. Telefonda otelin sahibi ona her şeyin yolunda olup olmadığını ve turistlerin saat kaçta geleceğini sormuştur. Müdür Sema, her şeyin yolunda olduğunu söyleyerek telefonu kapatmıştır. Bunun ardından ani bir kararla tüm elemanlarına bilgi göndererek, işlerinin başına dönmelerini, Leyla ve bekçi Bekir’in de odasına gönderilmesini ister. Hepsi ile de daha sonra yeniden bir görüşme yapacağını söyler.

Elemanlardan biri, hem sevinç hem de aceleyle Leyla’ya telefon ederek durumu bildirir ve mutlu haberi verir. Leyla ve Bekir şaşkın bir şekilde otele dönerken aynı zamanda ürkektirler . Müdüre Hanım onları kapıda beklemektedir.

-Şükredin ki bugün en yoğun günümüz, yoksa ikinize de asla affetmezdim. İşinize paydos ettiğinizde büroma gelin, yeniden konusacağız bu durumu.

Leyla ve Bekir çok sevinçlidir ve koşarak işlerine dönerler. Leyla Restauranta ve Bekir de küçük Ömer’i alıp alt kata iner. Leyla arkadaşlarının kendisine destek olmalarından dolayı çok duygulanmış, onlara teşekkür ederken de gözyaşlarına hakim olamamıştır. Hemen gözyaşlarını silerek kendini toparlamaya çalışır ve işinin başına geçer. Diğerleri de öyle yapar.

Turistler gelmiş, ortalık hareketlenmiştir. Herkes görevini bugün diğer günlere göre daha fazla bir heyecan ve duyarlılıkla yerine getirmeye çalışmaktadır. Odalar dolmuş, karınları acıkan turistlere yemekler hazırlanmıştır. Müdüre Sema bir ara bekçi Bekir’in odasına giderek Ömeri görmek istemiştir. Ömer uyumaktadır. İçerisi loştur. Onun gelmesiyle uyanan Ömer annesinin geldiğini sanarak ‚’’ Anne!’’ diye seslenir. Sema Hanım ışığı açmış onun yanına oturmuştur.

- İsmin ne senin, söyler misin bana?

- Ömer, Teyze.

- Ömer, sen her gün buraya mı geliyorsun?

- Evet, müdür Teyze.

-Sema. Benim adım Sema.

-Tamam, Sema Müdür Teyze.

Müdür gülümseyerek çocuğa bakmaktadır artık.

-Annemle her gün geliyoruz ve bana sakın dışarı çıkma diyor. Burada bir Müdür varmış, ufak çocukları yiyormuş. Dışarı hiç çıkamıyorum ve çok sıkılıyorum burada…
-Demek öyle, çocuk yiyen birisiyim ben ha!

-Peki, senin baban yok mu?

-Babamı bilmiyorum, ölmüş ama resmi var. Yarın getirip gösteririm. Tamam mı?

-Tamam. Demek yarın da burdasın…

-Kimseniz yok mu sana bakan? Burda, ekzoz dumanlarının altında her gün…

-Yok, Müdür Sema Teyze. Annem ve ben varız sadece.

-Akıllı şey seni. Neyse hadi sen yat. İyi geceler sana.

-İyi geceler.

Sema Hanım ayağa kalkar ve gitmek için kapıya yönelir. Tam kapıyı açtığında Ömer seslenir.

-Müdür Sema Teyze.

Sema Hanım geri dönerek ona bakar.

-Sana sarılsam,… Ben sarılmadan uyuyamam, annem de yok.

Sema gülümser ve kapıyı kapatarak geri döner. Yatağında doğrulan Ömer, yine başucuna oturan Sema Hanım’a sıkıca sarılır ve başını onun göğsüne koyar. Yüzünde de saf bir çocuk gülümsemesi vardır. Bir an sesssizlik yaşanır…

Sema ilk defa bu kadar küçük bir çocuğa sarılmıştır. Kendisi hiç evlenmemiş ve hiç ailesi olmamış, orta yaşlarda bir kadındır, hemen kendini toparlamaya çalışır…

Müdür Sema Hanım, odasında Leyla’nın paydos saatinin gelmesini beklemektedir. Bir süre sonra kapıyı tıklatarak Leyla girmiştir içeri. Sema Hanım’ı sessizce selamlar ve ürkekçe bekler onun konuşmaya başlamasını. Ama bir şey söylemediğini görerek kendisi başlar konuşmaya. Sema Hanım sadece düşünceli bir biçimde direk yüzüne değil de öylece ondan tarafa bakmaktadır…

-Tekrar çok özür diliyorum Sema Hanım. Beni işten atsanız da kızmam ama Bekir Amca çok yanlız, lütfen duyarlı olun ona, işten atmayın… Her şeyi anlatacağım size.

-Gerek yok, oğlundan öğrendim her şeyi. Demek ben çocukları yiyorum?

Leyla kıpkırmızı olur.

-Şimdi… Yarın işe aynı saatte geliyorsunuz. Sen evden çıkmadan önce önce sana diplomalı bir bakıcı gelecek

- Sema Hanım, ben bakıcı ücretini ödeyemem. Bu çok büyük bir yük olur bana.

- Sana bakıcıya para öde demedim, onu ben halledeceğim. Sen de her zamanki gibi gelip işine devam edeceksin. O çocuk aşağıda ekzoz kokuları arasında daha ne kadar yaşayabilir sanıyorsun?

-Sema Hanım, inanın ne diyeceğimi bilemiyorum. Bu durumda teşekkür etmek az gelir sanırım. Söyleyecek kelime bulamıyorum.

Sema Hanım hafifçe gülümseyerek son sözlerini söyler:

-Hadi git evine… kelimeleri yarına kadar düşünürsün, acelesi yok…. Yarın tanışır konuşursun bakıcıyla, içine sinmezse bana bildir.

Leyla yaşadıklarına inanamayarak ve gözlerinden yaşlar süzülerek oradan ayrılarak oğlunun yanına iner. Bekçi Bekir de mutludur. O Leyla’dan önce Müdür Hanım’ın odasına çağırılmış ve olanlardan nasibini almıştır. Leyla oğlunun yatağının kenarına oturur ve ona sıkıca sarılır.

-Bugün bir mucize oldu oğlum, bir mucize…

Leyla’nın telefonu çalmıştır, arayan arkadaşlarından biridir. Onu yanlarına çağırmaktadırlar.

-Ömerciğim, sen bekle beni. Sabah olmak üzere, yıka yüzünü, ben birazdan geliyorum. Sonra evimize gideriz.

Leyla odadan çıkar ve koridorda yürür. Arkadaşı ile soyunma odasında sohbet ettikten sonra yanaklarından öperek vedalaşır ve tekrar oğluna gitmek üzere merdivenlerden aşağı iner.

Leyla merdivenlerden inerken zamanın geçtiğini görürüz. Her yeni basamakta biraz daha yaşlanmakta, uzun, salınmış olan saçları toplanmış topuz haline gelmiş görünmektedir… Leyla artık orta yaşlarda bir kadındır. Bir deniz kenarında, güzel bir villanın bahçesinde, genç bir erkek telefonla görüşmektedir…Bu Ömer’dir.

-Nasılsın anneciğim, işler nasıl, ne zaman geliyorsun?

Telefonun diğer ucundaki ses Leyla’nındır. Çalıştığı otelin Müdürü olmuştur.

- Oğlum yoğunum ama işler azalır azalmaz yanınızdayım. Sanırım bu hafta gelirim. Sizleri de çok özledim. Dinlenmeye de çok ihtiyacım var. Bol bol da yüzmek istiyorum.

-Anne bak , Sema Anne’nin de selamı var, gelsin bir an önce de dinlensin biraz diyor.

Sema Hanım iyice yaşlanmış, Ömer ile aynı masada kağıt oyunları oynayarak oyalanmaktadır. Bir yandan da sinsi sinsi gülümseyerek eski huyu olan soğuk mizah anlayışı ile Ömer’e çıkışır:

-Hiç de gel demedim yalancı. Çalışsın dursun, yorulmak ne demek?

Bu arada, ne yaptıysa elindeki son kağıdı masaya açarak oyunun bittiğini söyler ve zafer kazanmış komutan edasıyla masadan kalkarak sahile doğru yürür. Ömer arkasından sevgi ile bakmaktadır.

Sema Hanım, Ömer’le birlikte yazın tadını çıkarmaktadır. Senelerce onlardan ayrılmamış adeta onların ailesinin bir parçası olmuştur. Yalnız bir kadın olan Sema, hayatının ailesini bulmuştur. O soğuk kanlı, işgüzar kadın artık şeker bir ninedir. Ömer, annesiyle telefonda vedalaştıktan sonra oturduğu yerden kalkarak içeri doğru yürürken kapıya doğru elinde limonata bardakları olan hamile, güzel bir kadın yaklaşmaktadır. Bu kadın Ömer’in eşidir. Ömer eşinin yanağına bir öpücük kondurarak karnını okşar. Sevgi ve aşk dolu gözlerle bakarlar birbirlerine…

Sema Hanım, sandaletlerini eline almış, ıslak kumların içinde, hafif hafif kıyıya vuran dalgalardan sıçrayan sularla etekleri ıslanarak ve ufkun kızıllığını seyrederek yürümeye devam eder. Düşüncelere dalıp gitmiş, elleri farkında olmadan saçlarına gitmiş, onları çözerek rüzgara bırakmıştır. Beyazlamış saçlarında ufkun kızıllığı yansımaktadır….

Yazan:Hikaye/ Senarist Lale SELEN
Senarist asistan- redaktör: Müşerref ÖZDAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder