FİKR-İ FİRARİLER

FİKR-İ FİRARİLER
FİKR-İ FİRARİ ( I )

Blog Listem

Bu Blogda Ara

9 Haziran 2010 Çarşamba

ELİF




UYARICI VE EĞİTİCİ BİR REKLAM HİKÂYESİ

ELİF

Elif, ufacık bir kızdı. Abilerinin derslerine hayranlıkla bakıp onlar gibi kendisinin de bir gün okula gideceği günü iple çekiyordu.

Onların ezberlemek istedikleri şiiri , onlardan önce ezberler ve onları kızdırırdı. Elif’in iki abisi vardı. Annesi bir ev kadını, babası ise belediyede ona verilen görevleri yerine getirmekle uğraşırdı.

Küçük kızın daha birkaç ayı vardı okula başlamasına ve her gün gittikçe heyecanı artıyor ve mutlu bir gülümseme yayılıyordu yüzünde.

Sıcaklar başlamıştı ve Elif’in abileri yakındaki bir dereye her gün yüzmeye gidiyorlardı. Elif de çok istiyordu. Fakat babası geri kalmış bir beyne sahip olduğu için onu devamlı tersler ve hakaret ederdi. << Senin ne işin var yüzmekle, öğrenceksin de ne yapacaksın, kız millleti mayo giymez ayıp, günah>> sözleriyle kızına çıkışırdı. Elif, abileri ile o sıcakta dereye gider ve sadece ayaklarını sokarak serinlerdi. Abileri ise kayalıktan suya atlayarak yüzerek eğlenirler ve serinlerdi. O ise hep hayal kurardı , serin suda yüzme hayalleri... Elif, abileri yorulana kadar orda bekler ve onlar kurulandıktan sonra birlikte eve geri dönerdi.

Küçük kız her defasında babasına yalvarır ve her defasında aynı sözlerle karşılaşır, ağlardı. Elif’in suyla tek temas eden yeri ayakları olurdu her seferinde. Bir türlü yüzmeyi öğrenememişti.

Okul günü gelip çatmıştı. Elif de artık okullu olmuştu, onu okula götüren babasın yolda söylediği << Böyle sevinip zıplama bakalım, ilkokuldan sonra sen de evde anana yardım edeceksin, okulu bırakacaksın >> sözleriyle dehşete düşmüştü. Elif’in okula başladığı ilk günü kararmıştı.
Elif’in ve abilerinin okulu oturdukları köyden bir köy ilerisiydi ve bu diğer köye dereden bir sandalla geçiliyordu. Sandal büyüktü ve içine çok insan alacak kapasitedeydi. Dere ortalara doğru derin ve akıntılı olduğundan insanlar kendi kayıkları ile karşıya geçmesi olanaksızdı. Kış ayları başlamıştı ve Elif hergün mutluluk icinde okuluna gidip geliyordu.

Öyle bir gün gelmişti ki, Elif artık geri dönmeyecekti. Yağmurlu bir günde, karanlığa batacaktı. Senelerin harcadığı, eskittiği sandal bir gün okul dönüşü içine su alarak akıntılarda parçalanacaktı...

Sandalda herkes bir panik içersindeydi. Sandal su alıyor, yalpalanıyordu. İçindekiler ne yapacaklarını şaşırmış, sesleri bile zor çıkar olmuştu. Sandalın sahibi artık sandalı kurtaramayacaklarını anlamış, onun çığlıkları da ötekilere karışmıştı. Hiçbir yerde can simidi yoktu ve yüzme bilenler yüzerek derin suya atlayıp kıyıya yüzmeye başlamışlardı. Küçük kızın abileri de her ne kadar Elif’e sahip çıkmaya, kurtarmaya çalışmışlarsa da, onu tutamamış ve kendileri yüzmeye başlamışlardı. Çığlıklar içinde abileri Elif’e bağırıyorlardı... Elif, yağmurun altında suya yavaş yavaş batıyordu. Kimse onu kurtaramamıştı. Canını kurtaran kenara kadar yüzmeyi başarmış, Elif ise artık derin suda kaybolmuştu. Gözleri açıktı ve çırpınıyordu. Fakat Elif yüzme bilemediğinden o karanlik günde suların içinde yaşamını yitirmişti.

Ufacık bir beden günler sonra derenin köyden çok uzak bir yerinden çıkartılmış ve herkes toplanmış, acı içinde ona bakıyordu. Ailesi de oradaydı. Elif’in yüzünde gülen bir tebessüm, sırt çantasında ise, mayolu bir Barbie bebeği vardı. Bütün sınıf ve okul onun için ağlıyordu, öğretmenleri gözyaşlarını tutamıyorlardı...

Unutulacaktı bir gün o minicik kuş, unutulacaktı... Onu unutamayan biri kalacaktı ki o da babasıydı.
Babası her gün eline küçük kızının mayolu bebeğini alıp kahrolacak, perişan olacak ve gözyaşlarına boğulacaktı...

Sonra neler mi oldu? Onu da sizin hayal gücünüze bırakıyoruz...

Yazan: Lale Selen
Redaksiyon: Müşerref Özdaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder