FİKR-İ FİRARİLER

FİKR-İ FİRARİLER
FİKR-İ FİRARİ ( I )

Blog Listem

Bu Blogda Ara

21 Haziran 2010 Pazartesi

BİR REKLAM VE DOĞUM GÜNÜ PASTASI




ÖZSÖZ VE BİR REKLAM

Bir gün Almanya’da bir şirket için reklam yazmam için telefonla arandım, sevgili arkadaşlar. Karşımdaki insan şirketin reklam bölümü ile ilgilenen biriydi. Onlara, kimsede olmayan bir reklam yazmamı istediler. Telefon görüşmemiz sırasında yaptığım önerilerimi kabul etmediler, zira anlamadılar. Düşüncemde olan reklamın boyutunu ve kalitesini anlayamadılar. Alışkın değillerdi çünkü. Biliyorsunuz yurt dışında bizi rezil edecek basit reklamlara hedefiz. Senaristlere başvuruda bulunmadan kendilerinin rast gele yazdıklarını ve tasarladıklarını açıkça söyleyenler maalesef öyle çok ki. Bir gün bir şahıs bana şunları söyledi:’’ Benim yeğenim yazıyor reklamları, şimdi onun elinden alırsam gücenir.’’ Veya: ‘’Günde yüz kişi arıyor bizi kaldırın şu reklamları, çok çirkin.’’ Kaldırın o zaman dediklerinde de bu kez adam: ‘’ Olsun, ben para ödedim kaldırmam reklamımı’’ diyor.

Bir gün de bu camianın içindeki biri bana şunları söylemişti: ‘’ Kesinlikle seninle çalışmam, sen bu işin tekniğini öğrenir ve sonra bana rakip olursun, gider bir reklam ajansı açarsın.’’
Yaaa, kardeşim Almanya’da reklam ajansım var dediğin anda millet gülüyor…

Bu arada şu iki şirketi kutlamak isterim. Ay Yıldız sim kartı ve Pınar reklamları Türkiye’de yapılmıştır ve yüksek kalitededirler. Türkiye’de de yapılan reklamlar çok ayrı bir boyut taşımaktadır.

Sevgili arkadaşlar, yine bir gün Türkiye’de olan bir Food firmasına reklam için çağırıldım. Çünkü yazmış olduğum senaryolar ancak Türkiye’de anlaşılırdı. Reklamımda milyonlarca yıl önce yaşayan Dinosoria ailesinden gelen T-Rex canavarını tasarladım ve bu canavar piknikte olan vatandaşların yanına gelip... İşte böyle devam ediyordu reklam. Neyse aradan iki sene geçtikten sonra, bu canavarı sevgili Cem Yılmaz’ın filminde gördüm. Ha, burada şunu da söylemeliyim ki kesinlikle kopyalanmış falan değil, sadece kendimin de Cem Yılmaz gibi fikirler ürettiğimi, ortada sayılı veya tek bir yetenek olmadığını söylemek istiyorum aslında.

Hep bir yerlerde ya çok geç ya da erken başlıyorum bir şeylere. Çoğu dostum benim fikir ve yaratıcılık olarak Cem Yılmaz ve Aysel Gürel arasında gidip geldiğimi söylerler.

Bu arada ben baştaki konuyu iyice dağıttım sanırım. Şimdi yeniden Almanya’ya geri dönelim. Beni telefonla arayan şahıs sucuk reklamı isteyince ve benim önerilerimi geniş boyutta bulunca ve çok daha ucuza kaçan bir senaryo isteyince, ben de ona sinirlenerek dalga geçtim ve şunları söyledim:’’ Abi, as sucukları ağaca sallansın gitsin.’’ dedim ve telefonu kapattım. İki hafta sonra da bir TV reklamında sucukların ağaçlara asıldığını gördüm. Benim dalga geçtiğim konuyu adamlar reklam yapıyorlar. Bu görmüş olduğum sevgili Cem yılmaz’ın söz konusu filmine yakışan tek sahneydi.

İşte karşılaşmış olduğum bu trajikomik olaylardan dolayı artık Almanya’da kesinlikle bir reklam yazmayacağım, bu kararı aldım.

Bir gün de zeytin reklamı için bir erkek dansöz istemişlerdi benden. Onlara da şu öneriyi verdim: ‘’ Nasıl bir kategoride istersiniz sahneleri, erkek dansözün meme uçlarına mı yapıştıralım zeytinleri, o da bu şekilde dans etsin, ne dersiniz?’’ Çok sinirlendiler ve bir daha aramadılar.  Ne alaka dedim, zeytin ve dansöz!

Bir gün de dev bir araba markasına reklam tasarladığımı bildirdim. Bu arada şu da var ki şirketler direk seninle irtibata geçmiyor, her şirketin iyi veya kötü, beraber çalıştığı reklam ajansları vardır, bağımsız çalıştığımdan dolayı kimse beni kabul edemezdi asla. Rakip olmak reklamcılar açısından bir felakettir. Neyse Almanya’da dev bir araba markasına bir gün kimsenin elde edemeyeceği pahalı ama manyak bir reklam tasarlamıştım. Onlardan sadece kulak istedim. Neyse ki reklam ajanslarına başvurmamı istediler. Ha bu arada şunu da diyeyim, Türk şirketleri insana cevap verme nezaketinde bulunmamaktadırlar ama Almanya’da iki günde bu cevabı alıyorsunuz. Nerde kalmıştım… Tasarladığım reklamın içereğini hiç öğrenmedi bu dev araba markası. Onların çalıştığı ajansa sunmadım. Tekrar düşünün ve beni dinleyin dedim çünkü yarın çok geç olabilirdi. Ve oldu… O dev araba markasına yazmış olduğum asrın en güzel ve pahalı reklamı olacaktı.

Kısaca belirteyim reklamın içeriğini: Karanlık bir akşamda bir barda kavga eden iki grup, dışarda ise 5 araba arka arkaya, yan yana oraya gelmek için yoldalar… Kuş bakışı görüntüler… Kavga, dövüş ve arabaların onlara doğru yol almaları ve harika bir müzik, Michael Jackson’dan (Rock my World).(Dinlemek isterseniz müziği dinleyin belki hayal gücünüze destek olur). Daha sonra kavga hızlanır, sandalyeler fırlatılır ve arabalar arka arkaya tek tek Lokanta- Bar’ın arkasına gelir, kavgadan bir grup dışarı kaçar ve tek tek arabalara binerek oradan ayrılır. Bir tanesine ise gerçek kimliği ile Michael Jackson biner, söylediği tek kelime: ‘’ Rock my Car ‘’ olur.

Evet, canlarım bu tasarımın hepsini yazmadım ve fikir olarak kimse öğrenemedi amacımı, belki bendeki inat ta beni yanılttı, keşke açıklasaydım. O an egomu yenemedim, ama artık ezip geçiyorum. Bu tasarımı dev araba şirketine yazdıktan tam 6 ay sonra zaten kalbimizin tek kralı vefat etti. Yine bir şeylere geç kalmış oldum! Onu hala çok seviyoruz.

Lale SELEN



SEVGİYE ON KALA ÖLÜME BEŞ

Ya zamanından erken gelirim;
Dünyaya geldiğim gibi,
Ya zamanından çok geç;
Seni bu yaşta sevdiğim gibi.
Mutluluğa hep geç kalırım;
Hep erken giderim mutsuzluğa.
Ya her şey bitmiştir çoktan,
Ya hiçbir şey başlamamış daha
Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Ölüme erken sevgiye geç.
Yine gecikmişim bağışla sevgilim;
Sevgiye on kala, ölüme beş...


Aziz NESİN


___________________________________________________________________________


Şimdi aşağıdaki reklamı size sunuyorum… iyi okumalar.




Sigorta Reklamı



Bir Lale Selen eseridir.



Kız ve erkeklerden oluşan bir grup üniversiteli genç, bir evin ahşap merdivenlerinden yukarı çıkmaktadırlar. Hepsinde aynı kıyafet vardır. Bu gençler bir şirkette animatör olarak görevlidir. Ve değişik kategorilerde şirkete hizmet etmektedirler. Şirket onlara ayı kıyafeti giydirip dışarıda reklam dağıtın dese, gençler bunu yapacaktır.

Gelelim başa…

Bir grup genç merdivenlerden yukarı çıkarlar. Ellerinde büyük bir pasta vardır. Başka bir genç öğrencinin elinde ise bir kâğıt vardır. Ve ahşap merdivenlerden yukarı çıkarken bir kapı gösterir arkadaşlarına. Gençler bir kadının sevgilisi tarafından doğum günü sürprizi yapmaları için kiralanmıştır. Onlardan istediği, sevgilisine, yaş gününde pasta ve şarkı ile sürpriz yapmaları, bunun ardından yazmış olduğu kısa mektubu sevgilisine okumalarıdır. Zarf kapalıdır, birazdan açılacaktır.



-Evet, burası geldik, sessiz olun. Hazır mısınız? Hadi kapının önüne toplanalım, Tolga sen öne geç pastayla, Dilek sen de zile bas.



Dilek zile basar. Birkaç saniye sonra kapıyı üzerinde eski bir sabahlık olan kadın açar. Kapıyı açar açmaz daha bir şey demeden tüm genç öğrenciler, görevleri gereği ellerindeki pastayı kadının yüzüne yapıştırırlar ve yaş günü şarkısını söylerler.



-İyi ki doğdun Tülin, iyi ki doğdun Tülin, iyi ki doğdun, iyi ki doğdun, iyi ki doğdun Tüliiiinnnnn…



Kadın yerinden kıpırdamaz, yüzündeki pasta ise yavaş yavaş akmaya başlar. Tek gözü ortaya çıkar. Bakışları sinirlidir. Dilek hemen cebine yerleştirdiği kâğıdı çıkartır ve kadının sevgilisinin yazmış olduğu mesajı okumak için hazırlanır. Yan taraftaki diğer kapıdan sesleri merak eden başka bir komşu da kapısını aralayarak onlara bakmaya başlamıştır. Dilek yüzü pasta ile kaplı kadına olan mektubu okur.



-Tülinciğim, yaş günün kutlu olsun. Hani sana demiştim ya, seninle yaş gününde tanıştık, bir yas gününde de kesin ayrılırız diye… İşte o gün, bu gün canım. Senden ayrılıyorum. Nice mutlu yıllara.



Dilek okurken son satırlarda yavaşlar, elindekinin soğuk bir şaka olduğunu ve kadına bunun hiç iyi gelmeyeceğini anlamıştır, paniktedir. Kapıdaki kadın sessizliğini koruduktan sonra ilk kelimelerini söyler. Tolga da korkarak sessizce ‘’ Battık.’’ der.



Kadın konuşur:

-Umarım iyi bir sigortanız vardır.



Hepsi şaşkınlaşmış ve tedirgin bir şekilde bakışmaktadır. Başlarını yan kapıya döndürürler.

Yan köşedeki kapıdan onların sesini duyarak kapısını aralayarak olanları izlemekte olan kadın gençlere seslenir:

-Tülin benim!


Lale SELEN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder